16 Ocak 2012 Pazartesi

    SANATÇININ ''ÇAKMA''SI OLUR MU ?

    09 Ocak 2012, 14:27
    Bu makale 155 kez okundu
    SANATÇININ ''ÇAKMA''SI OLUR MU ?
    Adem GÖKSÜGÜR
              Sanıldığı gibi sanatçılar maddi açıdan zengin insanlar değildir. Sanatçıların değeri ancak öldüklerinde anlaşılır ve eserleri paha biçilmez servetlere dönüşür. Pointillizm (noktacılık) akımının kurucusu Van Gogh, kardeşinin parasal yardımları ile geçinmenin verdiği büyük üzüntüyle ağır bir depresyona girip sağ kulağının bir kısmını kesmişti. 36 yaşındayken, yatırıldığı bir akıl hastanesinde bile tablolar yapmaya devam ediyordu. Hayatı boyunca 1500’ün üzerinde tablo yaptı. Bunlardan sadece birini satabildi. 37 yaşında iken intihar ederek hayatına son verdi. Ölümünden sonra değeri anlaşılmış olan dahi ressamın kendi portresi 40.3 milyon dolara, 'Süsenler' adlı tablosu 1987'de 54 milyon dolara, “Doktor Gachet'in Portresi” adlı tablosu da 1990'da 82.5 milyon dolara satıldı.
     
    Bu gün üzülerek belirtmeliyim ki “sanatçı” kavramı, içi boşaltılmış bir kavram haline dönüştürülmüştür. “Sanatçı” olarak lanse edilen ayak takımı, sadece servetleriyle, lüks otomobilleriyle ya da Paris’ten gelen mamalarla beslenen, tüylerine kuaförde fön çekilmiş itleriyle övünmektedir. Gevezeliğin sanat olduğu bir ortamda sanatçı olarak geçinen paparazzi kaçkınları, Porsche ve Ferrari koleksiyonlarıyla ekranlarda boy gösteredursun; Van Gogh’un kesilen kulağını çınlatamamanın hüznünü yaşamak da bize düşmüştür.

                Yüzyıllar önce yumruk kadar papağanın 10 altına satıldığı kuşçular pazarına, etli butlu hindisini getirip 100 altına satmaya kalkan merhum Nasreddin Hoca ‘ya sorarlar: “Ne yaptın hoca! Bizimki papağan, konuşur”. Hocanın çağlara ışık tutan cevabını bilmeyen yoktur: “O papağan konuşursa, bu da hindi, düşünür!”. Nasreddin Hoca’nın basireti; bilim adamlarının, düşünürlerin, gerçek sanatçıların prim yapmadığını, bunun yerine genellikle belden aşağı vurarak insanları güldüren soytarıların da paraya para demeyeceğini keşfedecek kadar ileri düzeydedir.
    “Kim, kiminle, nerede, nasıl?” sloganıyla insanımızın kıymetli vakitleri çar-çur edilmektedir.  “Falanca sanatçı(!)yla filanca sevgilisi, bilmem hangi bardan ayrı ayrı çıktılar ama bilmem hangi kanalın kameralarından kaçamayıp kendilerini ele verdiler…”. Olaya heyecan katmak için bin bir çeşit jeneriklerle ekrana “dan” diye vura vura anlatıp milleti kandırmak sanat haberciliği diye takdim edilmektedir. Bir döneme damgasını vuran “biri bizi gözetliyor” saçmalığıyla muazzez milletimizin ahlak anlayışı ters yüz edildi. Paranın satın alacağı her türlü zevki deneyen ama hala mutlu olamayan güruh “acaba biri bizi gözetlese nasıl bir duygu yaşarız?” merakı yüzünden tatmin olurken milyonlarca zavallıyı da ekrana kilitledi. Sağımızda ve solumuzda bizi bir an bile yalnız bırakmadan gözetleyen iki meleğin varlığına iman edememenin tezahüründen başka bir şey değildir bu durum. Bu evden mezun(!) olan bilmem kim, falanca pavyonda aşırı dozdan dünya değiştirirken, annesi olan milli kaynana(!) namlı cazgır, oğlunun cenaze törenini şehit cenazesiymiş gibi donatması ve kutsal mefhumlarımızı alaya alması unutulacak gibi değildir. “İzdivaç” programlarının abonesi olan mazbut kadınlarımıza ne demeli? Hacı teyzemi ekran başında görseniz yarın kocasını boşayacak zannedersiniz.

               Irak’ta, Filistin’de, Guantanamo’da ve adını hatırlayamadığımız daha birçok yerde emperyalist işkenceler altında inim inim inleyen masum insanlar bu sanatçı müsveddelerinin umurunda bile değil. İyi bir sanatçı aykırı olmalıdır. İnsanların duyarsız kaldıkları çok ciddi mezalimleri insanın gözünün içine sokarcasına haykırmalıdır. Sanatçıyı sefalete düşüren en önemli handikap statüko yalakalığıdır. Sanatçı dediğin statüko tarafından lazım olduğunda kullanılmak üzere yedekte bekletilen bir kukla değildir. Sanatçı statükoya başkaldırdığı için horlanan, gerektiğinde cezalandırılan kişi olmalıdır. Üstad Necip Fazıl’ı “şairler sultanı” yapan gerçek işte budur. Sanatçı para peşinde koşan değil, gerçeğin peşinden koşan olmalıdır. Sanat güneşse, para da gölgedir. Gölgesinin peşinden koşan gölgesini asla yakalayamaz, güneşten de uzaklaşır. Hâlbuki güneşin peşinden koştuğunda gölgesinin onu takip etmesi kaçınılmazdır.
     
    Gerçek sanatçıların gönlü zengindir. Sağlığında maddi zenginliği dolu dolu yaşayan bir sanatçı var kuşkusuz: Pablo Picasso. O da klasik sanat anlayışını ters-yüz edip sanata yeni bir yaklaşım getirdiği için zengin olmadı. İleri yaşlarda karısını boşadıktan sonra genç bir kızla evlenmesi ve aile içi skandalları paparazzilerin ilgi odağı oldu. Fotoğraf sanatçısı Ara Güler, bin bir referansla Picasso’yu fotoğraflamak üzere randevu alır. Sanatçının kapısını çaldığında Picasso’nun kendisini çıplak vücudunda sadece önü açık bir bornozla karşıladığını görünce hayretini gizleyememiş. Picasso “neden şaşırdın, ben Picasso’yum, sıradan biriyle karşılaşacağını mı zannediyordun?” dediğini hatıralarında anlatır. Aslında büyük sanatçı olmak için bu tür süfli tavırlara sığınmak, yıllar önce Çankaya Köşkünün önünde soyunan aşüftenin konumuna düşmekten farksızdır. Beyin hücreleri libidosundan daha küçük olan ayak takımının bu tür lay lay lomlara itibar ettiğini Picasso da anlamış olmalı.   

                  Kimliksizler güruhunu kimlikli kitlelere dönüştürme işi de gerçek sanatçılara düşüyor. “Bu sanatçıların işi gücü para” yakıştırması gerçek sanatçılar için geçerli değildir, adı sanatçı olup da sanattan haberi olmayan Paparazzi figüranları için geçerli bir anlayıştır. Bunu herkes anlamalı.
    Gerçek sanatın ve sanatçının değerinin anlaşılacağı bir dünya temennisiyle…
     
     

    YORUM YAZ

    • Ad Soyad:

    • Yorum:

    •  

      @name x

    • UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. Ayrıca suç teşkil edecek hakaret içerikli yorumlar hakkında muhatapları tarafından dava açılabilmektedir.
    • Yorumlar

      Toplam 1 yorum mevcut

    • MUSTAFA NİHAT AĞACIKOĞLU 7 gün önce yorumlandı

      iş allah ı anlamak ve anlatmaksa o eylemin sahibi sanatcıdır mirim.hyatin güzelliklerini süsleyip püsleyip haddinde fazla abrti ile anlatma sanatin konusu olduğu sürece ve bu hali alkişlayanlar bulunduğu müddetçe sanattan ve sanatcidan bahisolunamaz.ancak adanmişliklarini yaşayanlarin gerçekte sanatci olduklari kanaatindeyim.dünya hayatinin peşine düşerek sanat icra ettiklerini söyleyenler ancak ayni heves içinde olanlarca rağbet görürler ki zaten öyle olmakta.onlari allah i anlamanin sanatini değil insanlari aldatmanin zenaatini yani iblisin sünnetini tercih etmektediler vesselam...rabbim bize kendisini anlatan sanatcilarin kiymetini bilme hassasiyeti nasip etsin inşallah...

    GAZETE MANŞETLERİ

    HAVA DURUMU

    Görüntülemek istediğiniz ili seçiniz:

    ANKET Sonuçlar Tümü

    ?Sizce Hangi Yayın Organı Daha Etkin ?

    NAMAZ VAKİTLERİ

    Görüntülemek istediğiniz ili seçiniz:

    e-gazete

    kim kimdir?

    • İsmail-i Rumî

    ARŞİV