Üstünde oturduğun ayakları tekerlekli koltuktan yere kalemi düşürüp de, almak için yere eğildiğinde; koltuğun ön tekerlekleri azıcık geriye doğru kayar da, güm diye kıç üstü yere düşersen ve koltuk da üstüne yıkılırsa; beline saplanan bir acıyla, sırtını geriye doğru germek isterken:
- Ah anam, anacığım anacığım, diyorsun...
* * *
İzlanda’nın güneyindeki buzulların altından, ufarak bir yanardağ patladı da, püskürtmeye başladığı alevli dumanlar yüzünden dünyada 100 bin uçak seferi iptal oldu ve sen de bir havalimanında 3 gün 3 gece mahsur kaldın mı; başından geçenleri anlatırken:
- Anamdan emdiğim süt burnumdan geldi, 3 gün 3 gece anam ağladı vallahi, diyorsun.
* * *
Sıcak bir çatışmada, kalbine kurşun saplanan bir gencin, yere yığılırken son sözü:
- Yandım anam, oluyor.
* * *
Ayrıca “ana” kavramı, çok değişik alanlarda en çok bizde kullanılıyor sanırım.
Örneğin, Türkiye haritasının Karadeniz, Marmara, Ege denizi, Akdeniz’le çevrelenmiş “yarımada”sına; doğal coğrafyada “Küçük Asya” denirken, biz “Anadolu” diyoruz.
* * *
İşte basit bir sıralama:
Anadolu
Ana vatan
Anayasa
Ana kaynak
Ana sorun
Ana kapı
Hastalıkların anası
Anasının gözü
Anasının kuzusu
Anam avradım olsun
* * *
Bir de atasözleri var:
Ağlarsa anam ağlar, kalanı yalan ağlar.
Ana gibi yâr olmaz, Bağdat gibi diyar olmaz.
Kıyısına bak bezini al, anasına bak kızını al.
* * *
Ya anneler için yazılmış şiirler, herhalde babalar için yazılmıştan çok fazla...
* * *
Buna karşılık en ağır küfürler de analar üstüne...
Ananı avradını kızını kısrağını...
Anasını şey ettiğimin...
Orospu çocuğu...
* * *
“Anneler günü”, Türkiye’de de ne zaman kutlanmaya başladı, bilmiyorum.
Herhalde Gazi, “anneler günü”nü kutlamak için, annesi Zübeyde Hanım’a hediyeler almaya kalkmadı.
* * *
Anne-çocuk ilişkileri de, bir hayli zikzaklıdır.
Çocukluğumda, rahmetli annem bana kızdığında sık sık:
- Seni doğuracağıma taş doğursaydım, diye bağırırdı.
* * *
Babaannem ise kızdığında:
- Koca kafasına köpek işeyesi, derdi...
* * *
Bektaşi Babası’na:
- Baba erenler, demişler; “ana” kavramı, “acılı bir haykırış”tan, “damıtılmış bir sevgi”den, “hamasi kalıplar”dan, “küfürler”den, “hukuk”a dek bu kadar yaygın da; neden türbelerde hep “Baba Hazretleri” var, “Ana Hazretleri” yok?
* * *
Baba Erenler:
- Herhalde erkekler de, demiş; hiç değilse öldükten sonra bir işe yarasınlar diye olacak...
* * *
Annelerle ilgili bir yığın da matrak fıkra anlatılır.
* * *
Daha ilk bakışta talihsiz olduğu anlaşılan bir genç varmış.
Gencin bir ayağı ötekinden kısa, iki gözü de şaşı, kel başının derisi pul pul kabarmış, burnu boş bir çukur, kaşlarıyla ağzı da tikliymiş.
Üstelik, bir de kamburu varmış sırtında.
* * *
Talihsiz genç, yıllarca süren bir arayıştan sonra, bir evin kapısını çalmış.
Kapıyı açan ev sahibi hanıma da:
- Siz, demiş; 20 yıl kadar önce bir doğum yaptınız da; bebeğinizi size bile hiç göstermeden, bir çöp bidonuna attılar mı acaba?
* * *
Kadın, birden iki eliyle başını tutarak:
- Ah evet, nerden biliyorsunuz, diye bağırmış.
* * *
Talihsiz genç, ağlayarak hemen kadına sarılmış:
- Ah anneciğim anneciğim, diye...
* * *
Av. Taner Aktop’tan da bir fıkra:
Doktorun biri, ünlü bir ressam olan bir dostunu görmeye gitmiş.
Ünlü ressam son olarak yatakta hasta yatan annesinin bir resmini yapmışmış. Onu göstermiş doktora:
- Söyle bakalım, nasıl buluyorsun, demiş.
* * *
Doktorun yanıtı:
- Merak edilecek bir şey yok. Sadece üşütmüş, o kadar...
* * *
Necip Fazıl’dan bir şiirle bitirelim yazıyı:
Anneciğim
Ak saçlı başını alıp eline,
Kara hülyalara dal anneciğim.
O titrek kalbini bahtın yeline
Bir ince tül gibi sal anneciğim.
Sanma bir gün geçer bu karanlıklar,
Zulmetin ardında yine zulmet var.
Çocuklar hıçkırır, anneler ağlar;
Yaşlı gözlerinle kal anneciğim.
Gözlerinde aksi bir derin hiçin,
Kanadın yayılmış çırpınmak için;
Bu kış yolculuk var diyorsa için,
Beni de beraber al anneciğim.
Yorumlar