Ahlâkî ve Kültürel Yozlaşma

Ahlâkî ve Kültürel Yozlaşma

Zahit YILDIRIM

06 Kasım 2012, 14:23
Bu makale 704 kez okundu

Aşağıdaki yazı 1924 yılında Bulgaristan’da yayınlanan ve buradaki soydaşlarımız tarafından çıkarılan Altın Kalem isimli mecmuadan alınmıştır. Dergiyi Bulgaristanlı Türkler, kendi milli benliklerini unutmamak, genç nesillere doğru fikirler vermek, halkı aydınlatmak amacıyla çıkarmışlardır. Derginin kapağında şu ifadeler yer almaktadır: “Çıkaran: Ahâlî Yurdu, Talebenin, gençlerin ve halkın uyanmasına çalışır on beş günlük mecmua”.

Derginin Birinci cildinin üçüncü sayısında aşağıda tam metnini verdiğimiz “Türkülerimiz” başlıklı bir başyazı olarak yer almıştır. Daha sonra sırasıyla Şeyh Abdülkadir tarafından kaleme alınan “Sekerât-ı Mevt”, ismi belli olmayan (adsız) birisi tarafından “Ali İhsan Paşa’ya” isimli yazı ve en son olarak da Ömer Seyfettin’in “Eleğim Sağma” isimli hikâyesi yer almaktadır. Derginin kapağındaki bilgilerden Bulgaristan’ın Rahova şehrinde Ahali Matbaası’nda basıldığı bilgisi yer almaktadır.

Türkülerimiz başlığı ile yer alan yazıda Bulgaristan Türkleri arasındaki ahlâkî ve kültürel yozlaşmaya dikkat çekilmektedir. Bu yozlaşmanın sebeplerinden birisi kendi değerlerimize yabancılaşmamız, yozlaşmamı ise diğer önemli bir sebebi de uzun asırlar beraber yaşadığımız gayri Müslim unsurların Türk milleti yıkmak için giriştiği çabalar olarak gösterilmektedir.

Yazının muhtevasına da imlasına da fazla dokunmadan bir iki küçük değişiklik ve ekleme ile verilmesi bugün bütün Türklük âleminin girdiği kültürel ve medeni değişimin ne yönde olduğuna dair fikir vermesi açısından aynen yayınlıyoruz.

“Türkülerimiz

Bulgaristanlı annelerin çoğu çocuklarını uyutmak için söyledikleri ninnileri Bulgarcalaştırmışlar, bir kısmı da düğünlerde oynattıkları kızlarına Bulgarca söylemeği adet edinmişlerdir. Bu öyle dehşetli bir temessül-i merhîdir ki, önüne geçilmeyecek olursa istikbalimiz uçurumlara düşecektir. Bu hal, bu içtimai sukut (toplumsal düşüş) pek elim olmakla beraber bunun kadar fecî‘, bunun kadar vicdana kanlar ağlatan diğer bir musîbet daha vardır ki evvelki kadar bunu da millî mevcudiyetimizin en amansız bir düşmanı olarak tanımak lazımdır.

Birçok yerlerde annelerimiz bir sürü çoluk çocuk yanında:

Kabak pişti tuz ister,

Anne benim canım kız ister;

Kız olmazsa dul olsun

Şeftâlisi bol olsun!

 

Türküsünü söylemekte ve kalın derili deflerini bu pis türkülerin âhengine uydurarak düğün evlerinde toplanma âlemlerinde evlatlarını zehirlemektedirler.

Türk milletinin masum safları arasında Ermeni, Rum, Mûsevî… ve sâir yabancı kimselerin, yabancı sanatkarların bulunmadığı yıllarda türkülerimiz şehvetten, nefsâniyetten, hoppalıktan uzak, ve daha ziyâde millî kahramanlıkları andıracak surette yüksek idiler. Vaktâ ki içimize yabancılar girdi ve vaktâ ki onlar da bizi yıkabilmek için her şeyden evvel ahlakımızı sarsmanın muvâfık olacağını düşündüler; işte ondan sonradır ki zavallı Türk şehvet, pudra ve koltuk altı kokan pis ve müstekreh türkülerle karşılaştılar. Bu gayri ahlâkî türkülerle mest olarak birer solucan gibi irinleşmeğe koyuldular.

Dikkat edelim: Türkün ruhunda şehveti, nefsaniyeti, zevki, saltanat ve sefahate rağbeti uyandıran türküleri kimler bestelemişler ve ekserisini kimler yazmışlarıdır? Gramofon plakları bize bu hususta en basit cevabı verebilir: Tatyos (efendi), Karakaş, Lefib, Ahram… v.s. v.s. değil mi?

Şekerli muhallebim kaymak

Ne hoş olur tadına bakmak

Ölüyorum cici beğim

Çabuk çareme bak,

Türküsünü öyle sanırım ki en şerefsiz bir Türk muharriri bile yazmak istemez.

Şairlik taslayan, birçok herzegûlarımız hâlâ bu bahtsız milletin başında birer duygusuz baykuş gibi kanat çırparak kadın, aşk ve terennüm ediyorlar, genç neslimize kadın, aşk ve sevdâ zehirleri içiriyorlar.

Bu gâyesiz hareketlere nihâyet vermek zamanı artık gelmiştir. Eğer bütün ağırlıklarıyla üzerimize yüklenen hayat yükü altında genç ve zinde bir unsur gibi yaşamak ihtiyacını duyuyorsak en peşin şehvet ve meskenet kusan kalemleri kırmağı ve sonra bizi hayat mücadelesine hazırlayacak canlı ve kanlı türkülerle şenlenmeği gaye ittihaz edelim.”

Gramafon plakları ile ilgili bugün kitap, dergi, gazete, televizyon programları, radyo programları ve diğer her türlü iletişim araçlarındaki programların en çok kimler tarafından hazırlandığı ve ne şekilde sunulduğuna ilişkin bir etraflı mukayese yapmak gerekir.

Kalın sağlıcakla!

Mzahit60@gmail.com

Yorum Gönder

@name x