“Dinde hüküm koyucu ancak Allah’tır”. Bu cümleye itirazı olan bir Müslüman düşünemiyorum. Peygamberler kendilerine gönderilen ilahi kitapları en iyi anlayan, yaşayan ve yorumlayanlardır. Ancak asla hüküm koyucu değillerdir. Peygamberimizin, kendisine sorulan bazı sorulara “bu konuda Allah’tan vahiy bekleyelim” cevabını vermesi çok anlamlıdır.
       Böyle bir girişten sonra zekat konusunda bir durum tespiti yaparak konuya girmek istiyorum. İslam dünyasında yaygın Zekat oranı olan “kırkta bir”i (1/40) Kuran eksenli zannedenler, dolayısıyla da bu oranı farz gibi anlayanlar hiç de az değildir. “Zekatın oranı nedir?” sorusuna Bakara suresi 219. ayet oldukça net bir cevap vermektedir:
“(Allah yolunda) neyi harcayacaklarını sana sorarlar. De ki: “Bağışlayabildiğiniz kadarını”. İşte Allah, size düşünesiniz diye ayetlerini böyle açıklıyor.”
“Bağışlayabildiğiniz kadarını” ifadesini “İhtiyaç fazlasının tamamını” şeklinde anlayan Kuran yorumcuları hiç de az değildir.
Zekat Kuran’da 32 yerde geçer. Hiçbir ayette de zekatın oranı ve verilme zamanı belirtilmemiştir. Kuran’ın özlü bir kitap olduğunu, dolayısıyla da “oran” gibi bir ayrıntıya girmeyeceğini iddia edenlere, miras oranlarının Kuran’da ayrıntılı olarak yer aldığını hatırlatmakta yarar var. Allah’ın Kitabı olan Kuran bizzat kendi ayetlerinde “mübin” sıfatıyla anılır ki, bu kelime “apaçık” anlamına gelir. Zekat miktarı gibi önemli bir konu üç-beş tane mezhep imamının veya fıkıh bilgininin inisiyatifine bırakılmış olamaz. Üstelik mezhepler arasında, diğer konularda olduğu gibi bu konuda da büyük farklılıklar dikkat çekmektedir. Zekatın oranı “kırkta bir” olsaydı şayet, Allah bunu mutlaka Kitabında bildirirdi. Ayrıca zekat, senede bir kez verilen mali bir yükümlülük de değildir. Ele geçtikçe hak sahiplerine verilmelidir. Oran konusunu da Allah her çağın gereğine uygun düzenlenmesi için esnek bırakmıştır. Bir başka açıdan bakıldığında da kullarının mallarını Allah yolunda ne düzeyde sarf edebildiklerini sınamaktadır. Netice itibariyle ayette geçen “afv” kelimesinde düğümlenen ve “bağışlayabildiğiniz kadarını” ya da “ihtiyaç fazlasının tamamını” şeklinde açıklanabilecek miktarı “kırkta bir”e indirgemek kimsenin haddi değildir.
       Geleneksel anlayışa göre zekat oranları arasındaki dengesizlik de dikkat çekicidir. Keselerce altını olan bir zengin “kırkta bir” oranında zekat vermek zorundayken, tarımla uğraşan bir müstahsil “öşür” adı altında her hasat sonrası “onda bir” oranında zekat vermek zorundadır. Borçluları zekattan muaf tutma ve malın bir yıl elde beklemesi durumunda zekata tabi olması gibi zengine arka çıkan anlayışlar adeta tuzu kuru holding patronları için özenle hazırlanmış görünüyor. Bu gün kredisiz işletme açan kaç işadamı ya da parasını bir kenarda bir yıl bekleten kaç holding patronu tanıyorsunuz? Öte yandan ürettiği her on kilo patatesten bir kilosuna el konulan garibim de büyük bir tevekkül içinde durumuna razı olmaktadır. Şairin dediği gibi;                                                                                       “Bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul.
Bu taksimi kurt yapmaz kuzulara şah olsa…”
       Dünyanın hangi çağına bakarsanız bakın, insanları bir birine düşman eden en büyük etkenin dünya nimet paylaşımındaki dengesizlik olduğunu görürsünüz. Bu gün bir işadamının bir öğün yemek için lüks bir lokantaya bıraktığı ücret, orta halli bir ailenin bir aylık nafakasına eşittir. Yüce Yaratıcı insanları yaratmış ve onlara bol bol yetecek kadar da rızık tayin etmiştir. Yarattığı kullarına, bu dünya nimetlerini aralarında adaletli bir şekilde paylaşmaları için de kurallar göndermiştir. Düz bir mantıkla bakıldığında nimet-külfet dengesinde eşit olmayan bir görüntüyle karşılaşmak mümkündür. Bırakın altı küsur milyarı birkaç tane altı milyarı bile rahatlıkla besleyebilecek zengin bir dünyada açlıkla pençeleşen insanlar yok mudur? “Dünya nimetleri Allah tarafından insanlara sayısal anlamda eşit dağıtılsaydı fena mı olurdu?” tarzındaki bir sorgulama şu soruya da cevap vermeyi gerektirecektir: “Her insan eşit ekonomik düzeyde olsaydı kimin çöpçü kimin de tüccar olacağı yasalarla mı belirlenecekti?” Büyük bir makinenin dişlileri aynı çapta olsaydı fizik kuralları alt üst olurdu kuşkusuz. Çarkların irili ufaklı olması sistemin saat gibi çalışması için bir ön koşuldur. Öte yandan bir sınavdan ibaret olan bu dünyada kimine zor, kimine de kolay sorular sorulmuştur. Allah kimisini fazla vererek, kimisini de az vererek sınamaktadır.
       Yüce yaratıcı adeta kardeşlerinin payını da büyük evladına veren bir baba gibi, kulları arasında infak trafiğini zorunlu kılmıştır. Gelin görün ki günümüz dünyasında büyük kardeş ihtiyacı dışındaki malları küçük kardeşleriyle paylaşmadığı için dünya yaşanabilir bir dünya olmaktan çıkmıştır. Ne acıdır ki evrensel bir din olan İslam’ı kendi tekelinde zanneden liberal-sağ kesim bu paylaşım dengesizliğine olumsuz katkılar sağlamaya devam etmektedir. İlkel komünal toplum hayalini dünyaya egemen kılmaya çalışan kesime gelince… Bu anlayışları sadece söylemlerinde kaldı. Dengesiz paylaşım konusunda liberalleri çoktan geride bıraktılar bile. Anlayacağınız pirzola seven vejeteryanlarla dolu bir dünyada yaşıyoruz.
       Zekatı tamamen ortadan kaldırmak isteyen çevrelerin tarihi oldukça eskilere dayanır. Peygamberimizin vefatından hemen sonra ilk halife Ebu Bekir’in “ridde olayı” olarak adlandırılan zekat isyancılarıyla uzun süre uğraştığını hatırlayalım. Zekatı tamamen ortadan kaldırma gayretleri sonuçsuz kalınca, mal biriktirme hırsıyla yoksulun hakkını gasp eden İslami burjuvazi; zekatı, zaman ve oran açısından güdükleştirme yoluna gitmiş ve bunda da başarıya ulaşmıştır.
Sosyo-ekonomik tabaka piramidinin sivri ucunda yoğunlaşmış “mutlu azınlık” mallarına mal katmaya devam ederken, piramit tabanındaki oldukça kalın bir kısma mahkum edilen “proleter” kesim de ezildikçe ezilmektedir. Karl Marks’ın kemiklerini sızlatan takipçilerinin ve “İslam”dan söz açıldığında mangalda kül bırakmayan liberal çevrelerin kulakları çınlasın…
Adem Göksügür  
adem@goksugur.com
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
nisyan-ı beşer 6 yıl önce

Hayatı temellendirme arzusu yaşayan her birey için yol gösterici değil;aynı zamanda yol(u) açan,insanlar arasında dolaşan bir vicdan yumağı yazılarınız..Keşke yüzlerine tuttuğunuz aynalara bakma cesareti bulabilselerdi..Anlaşılmanız zaman alacak gibi,kör olma pahasına aynalara bakma yürekliliğini gösterebilenler artmadıkça...Aydınlatan yazılarınızın devamı dileğiyle...

Avatar
H. kasım dağcılar meraket37@hotmail.com 2 ay önce

SAYIN ADEM GÖKSÜGÜR: zekat hazreti peygamber zamanında ve akabinde halifeleri zamanındada zekat memurları vasıtası ile toplanıp beytulmal denilen devlet hazinesine gelir kaydedilerek devletin memur maaşları ve sosyal yardımlar gibi devletin ihtiyaçları oradan karşılanırdı. şimdi ise devletlerin hazinesi olan maliye . devletin ihtiyaçlarını karşılamak üzere memurlar vasıtası ile vatandaşdan kazancının yüzde 35 . yüzde 40 gibi vergi keserek devletin ihtiyacını karşılamak için maliyede biriken lerden harcama yapıyor bu zengin fakir ayırmadan her kişiden alıyor . şimdi vatandaş kazancını cebine dahi girmeden devletin memurları tarafından vergilendirdigine göre tekrardan vatandaşın kişiden kişiye ödemesi lazım olan ZEKAT vatandaşa ikinci olarak ödeme yapmasını nasıl görüyorsunuz günümüz alimlerinden sordugum bu soruya karşılık aldıgım cevaplar tatminkar olmadım aldıgım cevaplarda benim kalbimi mutmain edemedi saygılarım

banner235