Unutulmuş askerler. Geliboluyu hepimiz biliriz umutsuzlukla kalkışılmış feci bir macera, Churchillin Birinci Dünya Savaşını 1915te Fransada sıkışıp kaldığı cephelerden çıkarıp Almanyanın müttefiki Osmanlıları hızla işgal etme hayali.
The Independentte yer alan bir makaleye göre, Avustralya, Yeni Zelanda, Britanya, Fransa ve başka ülkelerin askerlerinden oluşan devasa bir ordu, Acemi Türkleri ezmek için İstanbulun doğusuna gönderildi. Fakat bir sorun vardı: Türkler, amansız bir karşılık verdi ve Mustafa Kemal (sonradan 20. asrın büyük liderlerinden biri, yani Atatürk olacaktı) 19. Kolordusuyla işgalcilerin ilk dalgasını bertaraf etti. Bir sorun da şuydu: O kolordunun büyük bölümü Türk değildi.
ÇEKİRGE YILININ CAZİBESİOnlar Araptı. Gerçekten de Anzak güçlerini püskürten ilk askerlerin üçte ikisi, bugün Lübnan, Ürdün, Suriye ve Filistin denilen bölgeden gelen Suriyeli Araplardı. Ve Çanakkaleyi savunurken ölen 87 bin Türk askerinin de birçoğu Araptı. Filistinli Profesör Selim Tamarinin bugün işaret ettiği gibi, aynısı Osmanlının Süveyş, Gazze ve Kuttel Amaradaki muharebeleri için de geçerliydi. Osmanlı 4. Kolordusundan (bugün yaşasa kendisine Filistinli bir Arap denirdi) er İhsan Turjmanın şimdiye kadar bilinmeyen günlüğünde, bu savaşta şehit düşenlerin hatırasını yâd etmek ve yaralıları ziyaret etmek için Filistin ve Suriyeden gelen Arap heyetlerine edilen küfürlerin bini bir para.
Gizli gizli tuttuğu günlüğünde bu Arapların kimin gözünü boyadığını sorarken, şunları yazıyor: Arap ve Türk milletleri arasındaki ilişkiyi güçlendirmek mi niyetleri? Hakikat şu: Filistin ve Suriye halkı, ödlek ve itaatkâr bir sürü. Bu kadar yaltakçı olmasalardı, bu barbar Türklere karşı ayaklanırlardı. Çarpıcı satırlar bunlar.
Müttefiklere karşı Osmanlıların safında savaşan Arapların sayısı, Lawrenceın Arap isyanına katılanlardan çok daha fazlaydı, fakat burada er Turjman efendilerine öfke kusuyor.
OSMANLI ASKERLERİNİN SAVAŞ GÜNLÜKLERİÇekirge Yılı küçük tuhaf bir kitap, son derece kısa, fakat karanlık bir cazibesi var. Kitap, üç Osmanlı askerinin (biri Türk, diğer ikisi Filistinli Arap) Birinci Dünya Savaşı günlüklerine odaklanıyor. Britanyalı ve Alman askerlerin Birinci Dünya Savaşı günlüklerine alışkınız Osmanlı hasımlarımızın kişisel hayatlarına dairse pek az şey okuduk. Turjman ailesinin evi, büyük bir tesadüf eseri, 1967 Arap-İsrail savaşından bu yana enkaz halinde olan, fakat şimdi bir sanat galerisine dönüştürülen Kudüsteki binanın ta kendisi daha üç hafta önce orayı ziyaret ettim.
1917de Turjman bir Osmanlı subayı tarafından vurulup öldürüldüğünde, Filistinli Araplar Balfour Deklarasyonundan ziyade Britanyalıların ne yapacağıyla ilgileniyordu: Kendilerine bağımsızlık mı vereceklerdi, Mısıra mı katacaklardı, yoksa Suriyede bir ülke kurmalarına izin mi verilecekti? Nasıl da yanılmışlardı... Britanyanın Filistinde bir Yahudi vatanına çoktan destek vermişken, Filistini Mısıra katma niyeti falan yoktu. Tamarinin anlattığı üzere, günlük tutan diğer iki askerin hayatları, bir süre sonra geleceklerini tehdit edecek olanın Yahudi göçü olduğuna uyanan Filistinliler etrafında dönmeye başlayacaktı. Fakat o günlerde hatıralarına Birinci Dünya Savaşı egemen.
UNUTULMUŞ BİR HİKAYESavaş sonrasında Arap dünyasını (ve Batıyı) inceleyen Osmanlı aleyhtarı külliyatta, Türk veya Arap olsun, bu Osmanlıları hatırlamak önemli. Burada bir parça Robert Graves kokusu var. Turjmanın günlüğü Kudüsün üzerine çöken çekirge istilasını, kolera ve tifüsü, Türk subayları eğlendirmek için gönderilen 50 Kudüslü fahişeyi, Jaffa Kapısında firar ettikleri için asılan Osmanlı askerlerini, (kötü eğitimli pilotlar veya bakımsız motorlar nedeniyle) düşen Türk uçaklarını kayda geçiriyor. Hatta Turjman, evli bir kadına tutuluyor.
Tarihin unutuluş bahçesinde uzun zamandır bırakılanlar arasında Rus kenti Krasnoyarsktaki Çarlık hapishanesinin Arap-Türk Osmanlı mahkûmları da var. 1892de Kudüste doğan Teğmen Arif Şehaded de onlardan biri. İslam onları birleştirirken, sınıfsal köken ayırıyordu. Fakat konserler, spor kulüpleri, futbol takımları, bir hapishane kütüphanesi... yani İkinci Dünya Savaşında ünlenen bütün o Nazi kamplarının Birinci Dünya Savaşı versiyonu vardı. Derken Bolşevik devrimi geldi ve Şehaded derhal hapisten kaçtı Mançurya, Japonya, Çin, Hindistan üzerinden Ortadoğuya, Kızıldeniz üzerinden Mısıra döndü.
Fakat bu küçük kitaptaki en etkileyici metin bir günlük değil, Şehadedin Kudüsteki eşi Saimenin, 30 yıl sonra, kocası Gazzede Britanya mandası emrinde bir subay olarak çalışmaya başladığında yazdığı mektup. Şu satırları yazıyor Saime: Bu sabah erken kalktım. Bir süre bahçede dolaştım. Biraz çiçek ve yaprak topladım. Pişirmek için biraz da fasulye. Dolaşırken hep aklımdaydın. Bu bahçeyi güzelleştiren senin varlığın. Sensiz hiçbir şeyin tadı yok. Allah beni sensiz bırakmasın, hayatımı (hayatımızı) güzelleştiren sensin çünkü. Son gidişinde biraz soğuk almış olduğunu fark ettim. Onu düşünüp duruyorum. Sıhhatin nasıl, bana bildir. Seni tüm kalbiyle seven hayat arkadaşın. Saime. Tam da eşinizden almak isteyeceğiniz bir aşk mektubu. (15 Ekim 2011)
Yorum Gönder